#2 : Düşün(me)

Gözde Pelin Çetin
3 min readMar 8, 2018

--

Eskiden kağıt ve kalem ilk koştuğum şeylerken bu zamanla yerini telefona, başta tumblr bloguma sonrasında da mediuma bıraktı.

Sanat sanat için mi yoksa sanat toplum için mi? Bazen sanat sadece kendin için.

Yazmak benim için içimdekileri dökerek rahatlamak, kimi zaman kendi gerçeklerimi ortaya koymak kimi zaman da kendimi keşfetmenin güzel ve aynı zamanda acı bir yolu oldu.

Genelde bu tip yazıları içinde yüksek dozda yaşanmışlık, anı, kendim hakkında gerçekler olduğu için paylaşmayı hiç sevmedim. Bu yüzden hep üstü kapalı, benim anlayabileceğim şekilde yazma yoluna gittim. Kimi zaman kendimi daha fazla üzmemek için taslaklara kaydederken kimi zaman biraz daha güçlü durabilmek için paylaştım. Hayat paylaşınca güzelmiş çünkü.

Peki ama nereden başlayacağım?

Yapılacak onca şey, düzenli aralıklarla evde yaşanan tartışmalar, hayatımdan ve ailemden çıkarttığım insanlar, kalbimim neredeyse durmasına yol açan tartışmalar… Kafaya taktıkça dertler de artıyor. Her ne kadar kafaya takmamaya çalışılsa da olmuyor. Hele zaten karmaşık bir dönemse kafaya takılmaması gereken her şey takılıyor. En azından bende böyle.

Hala da nereden başlayacağımı bilmiyorum. Bazen dik başlılığıma bazen de suskunluğuma yenik düşüyorum. Bazen de harekete geçmiyor oluşuma. Genellikle çok düşünmeme. (ne kadar sorunluymuşum a.)

Kendimi bildim bileli insaları kırmaktan kaybetmekten korktum. Ama bu korkuyla da birçok kez kırıp kaybettim. Bunun sebebiyse hep bir şeyleri fazla düşünmem yüzünden oldu. Çoğu kez bunu değiştirmeyi başardım. Ama uçuk gibi: Bir kez olunca en güçsüz olduğum anda yeniden beliriverdi. Ne kadar değiştirmeye çalışsam da bazen her şeyi çok düşünür oldum.

Overthinking kills your happiness.

Lisede bir arkadaşımla bunun üzerine çok konuşurduk. Düşünüp sürekli mutsuz olurdu. Her şeyin farkında olduğunu, durması gerektiğini ama başaramadığını söylerdi. Anlayamazdım. İnsan kendini nasıl engelleyemez derdim. Ama şimdi çok iyi anlıyorum.

Aslında her insanın nasıl fiziği farklıysa kişiliğinin, duygu düşüncelerinin farklı olduğunun farkındayım. Ama bazı konularda kendi düşüncemi de onlarınmışcasına kabul ediyorum. İnsanları sık boğaz ediyorum, çok konuşuyorum, çok yazdım vs. derken olmayan şeylere kapılıyorum. Farkında olmadan aslında. Bana senin baban yok mu diyen kız gibi. Çünkü kendi ailesinde, etrafında hep öyle görmüş, hep öyle alışmış. Her ailede bir baba olacağı düşüncesi yerleşmiş ona.

İşte bende de öyle oluyor bazen. Kendi çerçevemden yaklaşıyorum olaya. Herkeste her şeyin bir olabileceğini sanıyorum fakat öyle değil. Leb demeden leblebiyi anlamalarını bekliyorum. Kendime engel olmaya çalışıyorum. Fakat bazen elimden kaçıyor ve engel olamıyorum. Fark ettiğim kadarıyla gergin olduğum ya da kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda oluyor bu. Tam bir kısır döngü! Zaten iyi değilken üzerine bir de çok fazla düşünen bir beyinle çeşitli düşünceler giriyor ve işler daha da kötüleşiyor. A şeklinde düşündüğün şeyler B’yi niteleyebiliyor. Bazen bu karmaşayı çözümlemek zorken bazen işler daha da karmaşıklaşıyor. Önce kendini anlamlandırman gerekiyor. Bu da işin zor kısmı. O kadar düşünmüş, o kadar kat çıkmışım ki neyi hangi katta alıp bıraktığımı hatta ilk katın ne olduğunu unutmuşum.

Bu tip şeyleri ne anlamlandırmak ne de anlatmak kolaymış. Yazdıkça sadece dolu gözlerle istifra etme isteği kalıyor.

Biraz da korku var işin içerisinde.

Bundan çok önce ya çok güzel bir yoldayım ya da fena şekilde bir duvara koşuyorum ve çarpacağım demiştim. Güzel bir yoldaymışım ve düşündüğüm bir duvar yokmuş meğersem. O duvar ben örersem var olacakmış. Sanki şu an tuğlalara bakıyorum. Ve bu his hiç iyi değil. Hiç hem de.

Belki yazımda elle tutulur hiçbir şey anlatmıyorum ve daldan dala atlıyorum ama şu birkaç dakikalık yazının her bir kelimesine bir düşüncemi, beni ağlatan şeyleri bıraktım. Her dalda ayrı konularda içimi döktüm. Uzun süre gözyaşı görmemek için, kendim için yazdım.

Normalde gözyaşını hiç bu kadar kolay belli etmeyi sevmem. O yüzden sanırsam ki bu yazıyı kendime saklayacağım.

He ama olur da bu yazıya denk gelmişseniz bilin ki: her şey geçmiş. Bir şekilde atlatmışım. Ya bunları yazdıran şeyleri geride bırakmışım ya da hala güçlü kalabilmeye ihtiyacım olduğunu anlamışım.

Eğer birinci seçenekten ötürüyse ve şu 21 yılda kendimi tanımışsam şu kanıya varacağım ki: her şey geçiyor. Hata yapıyor ve öğreniyoruz. Acıtıyor fakat geçiyor. Eğer ikinci seçenekse de yine aynısı. Hata yapıyor ve öğreniyoruz. Acıtıyor fakat geçiyor.

Kim bilir?

--

--

Gözde Pelin Çetin

Kendine yazar. Biraz sinema biraz tiyatro biraz da ordan burdan.